1 Mart 2012 Perşembe

28 şubat bir şahsiyet katliamıydı


"İnsanlar zulmeder ama kader her daim adalet eder. Yazık ki TSK'nın %70'inde 28 Şubat perspektifi hâlâ üstünlüğünü koruyor." "Yazık ki TSK'nın %70'inde 28 Şubat perspektifi hâlâ üstünlüğünü koruyor." diyen Bugün'den Gültekin Avcı, '28 Şubat ihanetinin' diğer darbelerden farklı yönlerini sıraladı. "28 Şubat'ın 1000 yıl sürmesinin garantörlerinden birisi de Ergenekon'du." analizinde bulunan Avcı, "Eğer 28 Şubat sürecinde mülki amirler ve savcılar bulundukları bölgelerde görevlerini yapsalardı, en azından yapma kararlılığı içinde olsalardı 28 Şubat'ın haki rengi bu ülkede yayılamazdı." dedi. İşte Avcı'nın analizi: Kara bir günün tedaileri Demokrasinin karalar bağladığı 28 Şubat sürecine nazaran bugün ufkumuz daha berrak. 15 sene önce bugün silah zoruyla başlatılan süreç, yurdum insanı için tam bir şahsiyet katliamıydı. İnsanlara zorla başka bir kişi olma travması dayatılıyordu. 2001'de Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu 28 Şubat için "1000 yıl sürecek" derken, tarihe, topluma, insanlığa ve fıtrata meydan okuyordu. 28 Şubat'ın üniformalı ve sivil aktörlerinin işlediği suça da iştirak ediyordu. Org. İlker Başbuğ, 2008 yılında Genelkurmay Başkanı'yken basına alenen "28 Şubat'ın arkasındayız" diyerek, zorbalığı hâlâ onayladıklarını ve durdukları suç çizgisinde bir değişme olmadığını en üst noktadan itiraf ediyordu. 28 Şubat 1997'den 11 sene sonra TSK'nın en üst noktası fütursuzca "aynı suçun ve cinnetin takipçisiyiz" diyebildi. Kadere bakın ki bugün tutuklu. Hep böyle döner devran. İnsanlar zulmeder ama kader her daim adalet eder. Yazık ki TSK'nın %70'inde 28 Şubat perspektifi hâlâ üstünlüğünü koruyor. 28 Şubat ihanetinin diğer darbelerden farklı yönleri var. 1- Öncelikle 28 Şubat silahsız güçler olarak nitelenen sivil görünümlü militaristlerin kucağında büyüdü. 2- 28 Şubat aynı zamanda bir medya darbesiydi. 3- 28 Şubat süreci bürokrasi, üniversite ve yargıdaki darbeci uzantılara dayandı. 4- Süreçte kritik tiyatral roller alan sivil aktörler, görevlerini layıkıyla ifa ettiler. Fadime Şahin ve Ali Kalkancı bunlardandı. Ergenekon'un sivil açılıma gitmesi, STK, üniversite, yargı ve bürokraside örgütlenmesindeki başarı 28 Şubat sayesinde gerçekleşti. Ergenekon temel dokümanının üstünde yazan tarihin 1999 olması manidardır. Hakikatte 28 Şubat'ın 1000 yıl sürmesinin garantörlerinden birisi de Ergenekon'du. O dönemde cumhuriyet savcısıydım. Eşinin başı örtülü olup da açtırmak istemeyen hâkim-savcıların ve mülki amirlerin "acaba akıbetimiz ne olacak" kabilinden elem dolu, psikolojik tedaviye varan hayatları... Yaşananlar gerçekten çok acıydı ve utanç vericiydi. Savcılar ve mülki amirler büyük ölçüde görevlerini yapmadılar. 28 Şubatçılar'ın yandaşlarının suçlarına bile kayıtsız kaldılar. Bir topçu binbaşı adliyeye geliyor diye ceketini düğmeleyip esas duruşta bekleyen, subaylara "efendim" diye hitap eden savcılar... Bayram protokollerinde geçilmesi gereken her kapıda her yolda, kendisi önce geçmesi gerektiği halde, garnizon komutanına "buyurun komutanım" diye yol veren kaymakamlar... (Hâlâ İzmir'de kaymakam.) Jandarma komutanı başçavuş, araçla yoldan geçerken resmi üniformasıyla selam çakan başkomiserler... Makam odasında hemen her duvarda ve masasında Atatürk resmi/büstü bulundurmaya dikkat eden savcılar, hâkimler, valiler ve kaymakamlar... "Cumhuriyet hâkiminin karısı başörtülü olamaz" diyen, hâkim ve savcıların hukuksuzca biçilmesine yol veren 1999'da kurulan 5. Ecevit hükümetinin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk. Tuğgeneral geliyor diye tüm daire amirlerini bahçede bırakıp da heyecanla koşa koşa vali konağının kapısına kadar karşılamaya giden vali... Savcı ve kaymakamlara BÇG'ye gitmek üzere pervasızca "sizin hakkınızda her ay rapor hazırlamak zorundayız" diyen jandarma komutanları... Cumhuriyet balolarına gelen ve gelmeyen bürokratların subaylarca not edilmesi... Bir albayla bile ahbaplığı olan kamu bürokratlarının, okul müdürlerinin nevrotik fiyakaları... (Kaç tanesini odamdan kovdum bilmiyorum.) Hepsi utanç içinde başlarını öne eğmeli. Eğer 28 Şubat sürecinde mülki amirler ve savcılar bulundukları bölgelerde görevlerini yapsalardı, en azından yapma kararlılığı içinde olsalardı 28 Şubat'ın haki rengi bu ülkede yayılamazdı. Bedel ödemeyi göze alan her bürokrat özgürdür ve onurludur. Böylesini silahla ve tankla kuşatamazsınız. Bilemiyorum evlad-ı iyal kaygısı, maişet kaygısı çeken savcılar ve mülki amirlerden bu fedakârlık beklenmeli miydi? Bu fasıl bir yana, 28 Şubat'ın ezilenlere önemli bir lütfu oldu ki, tam bir kırılma noktasıydı bu. Hassaten mütedeyyin kitlelerin demokrasi hassasiyetinin gelişmesinde, 28 Şubat milattır. Darbe karşıtı tüm fikri ve siyasal toplum yelpazeleri, demokrasinin tek hayat sahası olduğunu gördüler. Düşünce ve özlemlerini kuvvetli bir demokrasi kuşağında bulabileceklerini ve yaşayabileceklerini gördüler. Umarım bu demokrasi kültürü ve hassasiyeti her dem diri kalır. aktifhaber.com dan alıntıdır

Hiç yorum yok: